ANNE-BABA TUTUMLARININ ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Her ne
kadar kişilik gelişiminin insanın hayatı boyunca devam ettiği gerçeği bilinse
de kişilik gelişiminin ve yapılanmasının temelleri ilk 5-6 yılda atılmaktadır.
Çocuğun uyumlu ve dengeli olabilmesi, tamamıyla gelişim basamaklarının
doğru ve başarılı bir şekilde aşılmasına bağlıdır. Bu basamakların başarılı bir
şekilde aşılmasında en büyük görev ise anne-babanındır.
Anne-babalarımız
için çocuklarına sevgiyi tutarlı, sürekli ve dengeli bir biçimde vermeleri,
çocuğun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli besini vermeleri kadar
önemlidir.
Yapılan
araştırmalara baktığımızda; günümüz koşullarında çalışan annelerin artmış
olması, çocukların ihmal edileceği, gelişiminin geri kalacağı gibi korkular
yaratsa da, kişilik özelliklerinde, ilgi alanlarının gelişiminde, özerklik ve
özgüven oluşumunda annesi çalışan çocuklarla çalışmayan çocuklar arasında fark
gözlenmemiştir. Çocukları etkileyen şey annenin çalışması değil, anneyle arada
kurulan ilişkinin niteliği, sürekliliği ve güvene dayalı olup
olmadığıdır.
Araştırma
sonuçları babalarıyla güvenli bir ilişki kuran çocukların daha sosyal, akademik
olarak daha başarılı, kendilerine daha güvenli çocuklar olduklarını
göstermektedir (Yörükoğlu, 1996)
Aile
bireyleri, çocukların model alarak öğrendiğini unutmamalıdır. Bu yüzden
söylenilenlerden çok yapılanlar önemlidir. Örneğin; ebeveynin sigara
içerken; sigaranın ne kadar zararlı olduğu ve içilmemesi gerektiğini anlatması
çocukta istenilen etkiyi yaratmayacaktır.
Aile
bireyleri çocuğun da bir birey olduğunu unutmamalı, ona da söz hakkı verip,
fikirlerini öğrenmelidir. Çocuğa karşı uygulanan her tutumun çocuğun kişiliği
üzerinde oldukça etkili olduğu unutulmamalıdır. Her ailenin kendine göre
uyguladığı bir çok tutum vardır. Bunlar;
Aşırı Koruyucu Tutum
Aşırı
koruyucu tutum, ailenin çocuğu gereğinden fazla koruması, üzerine gereğinden
fazla düşmesi olarak tanımlanmaktadır. Genellikle geç kavuşulmuş çocuklarda, tek
kız ya da tek erkek çocuklarda ve ilk çocuklarda görülmektedir. Bu tür
çocuklarda kendi kararlarını verme ve kendi sorumluluğunu alma konusunda
sıkıntılar görülür çünkü çocuk ailesi tarafından korunmaya, kollanmaya ve
ihtiyaçlarının giderilmesine alışmıştır. Çocuğun tehlikelerle karşılaşmasına
izin vermediği için yenetekleri ve sorunla başa çıkma becerileri gelişmez.
Unutulmamalıdır ki, yemeğini kendi yiyebildiği halde çocuğu beslemek, çantasını
taşıyabildiği halde elinden almak, odasını ve oyuncaklarını toplamak bir sevgi göstergesi
değil, çocuğun gelişimine ve sorumluluk alma bilincine bir engeldir. Günlük
yaşamdaki değişiklikleri kaygı ve tehdit olarak algılar hayatları boyunca bir
koruyucuya ihtiyaç duyarlar.
Dengesiz Tutum
Dengesiz
tutum evde disiplinin olmaması değil, verilen tepkiler arasındaki
kararsızlıktır. Ebeveyn aşırı hoşgörülü tavırla sert, cezalandırıcı tavır
arasında gidip gelmektedir. Bu durum çocukta bir karmaşaya yol açarak hangi
tutum ve davranışın ne zaman istenmediğini, nerde ne yapıp, ne yapmaması
gerektiğini kestiremez. Bu durum ebeveynin zaman zaman değişen tutumu
olabildiği gibi anne ve babanın birbirinden farklı tutumları olarak da
görülebilir. Ebeveynler kimi zaman normal olarak karşıladıkları bir durumu kimi
zaman cezalandırabilirler. Bu durum genellikle ebeveynin ruh hali ve
psikolojisiyle alakalıdır. Aileler yorgun ya da sinirli olduklarında daha
tahammülsüz olup genellikle normal olarak algıladıkları bir davranışı bile
yapılmaması gereken bir tutum olarak algılayıp cezalandırabilirler. Bu gibi
tutarsız tutumla büyüyen çocuklar gelecek yaşantılarında; tutarsız ve güvensiz
kişiler olup, değer yargıları konusunda kararlı olamazlar. Dengesiz ilişkiler
yaşar, karar vermede güçlük çekerler.
Otoriter Tutum
Bu
tutumu sergileyen ebeveynlerde çocuğun üzerinde ki baskı oldukça yoğundur.
Çocuğun hata yapmasına izin verilmez. Toplum tarafından doğru ve iyi sayılan
davranışların sergilenmesi, tüm çevrenin takdirini kazanması beklenir. Bu
aileler sevgilerini fazla göstermezler. Yalnızca takdir edilen, onay görülen ve
istenilen davranış sergilendiğinde sevgi gösterilir. Bu aileler çoğu zaman
çocuklarıyla fikir alışverişinde bulunmazlar. Onların ne istediği ya da ne
düşündüğü önemsizdir. Aile, taleplerinin koşulsuz kabulünü bekler. Sosyal
ilişkiler boyutuna baktığımızda ise anne-baba, çocuklarının yalnızca
kendilerinin seçtiği ve onay verdiği kişilerle arkadaşlık etmesine izin verir.
Çocuğun hangi yemeği yiyeceği ve o yemekten ne kadar yiyeceğine anne-baba karar
verir. Hiçbir arkadaşının evine gitmesine izin vermemekle beraber çocuğun
hayatını plan, program ve aşırı düzene oturtma taraftarıdırlar. Bu tutum
sergileyen ebeveynlerin çocukları devamlı eleştiriye maruz kaldıkları için
ileride aşağılık kompleksi yaşamaya yatkın bireyler haline gelebilirler.
Zamanla bu durum saldırganlığa dönüşebileceği gibi baskı ve aşırı disiplin
çocuktaki kendini kabul ettirmeyi zorlaştırmakla beraber uyumsuzluk gibi
sonuçlar doğurur. Araştırmalara baktığımızda bu tutumla büyüyen çocuklarda yüksek
öfke düzeyine rastlanmıştır.
Aşırı hoşgörülü Tutum
Bu tutum
daha çok çocuğu kırmamak üzmemek için her isteğinin yapıldığı, çocuğa çok fazla
özgürlük verilen, hiç kontrol etmemeyi hatta bazen ihmale kadar varan hoşgörüyü
gösteren tutumdur. Bu çocukların aşırı hareket ve davranış serbestliği vardır. Yemek
yeme, uyku saatleri ve dışarı çıkma gibi
konulardaki kararı çocuk verir. Çocuğun istek ve talepleri koşulsuz
şartsız kabul edilir.Hiç sınır koyulmayan çocuklarda da neyin doğru neyin
yanlış olduğu bilinmediği için çocuklar ait olmayı hissedemezler,
benmerkezcidirler, asi ve saldırgan davranışlar gözlenebildiği gibi sınırları
olmadığı için iş birliği de yapamazlar. Sosyalleşme ve ikili ilişkiler
konusunda başarısızdırlar. En büyük sıkıntıyı okula başladıklarında kurallarla
karşılaştıklarında yaşarlar. Doğduklarından beri istediklerine kolaylıkla
ulaştıkları için doyumsuz çocuklar haline gelmektedirler.
İhmalkar Tutum
Bu
tutumu sergileyen aileler genellikle çocuklarını denetlemezler, onların
sorumluluklarını almazlar, hastalıklarıyla yeterince ilgilenmez, yol
göstermezler, ilgi ve sevgiden mahrum bırakırlar, beslenme ve eğitimlerine önem
vermezler. Çocuk aileyi rahatsız etmediği sürece çocukla alakalı bir gündem
yoktur, ancak çocuk aileyi rahatsız ederse ailenin gündemine gelebilir. Bu
tutum genellikle çocuklu, kalabalık ailelerde; anne-baba olmanın gerektirdiği
sorumlulukları tam olarak benimseyemeyen ya da genellikle ben-merkezci tutum
sergileyen ailelerde görülmektedir. Bu tutumla büyüyen çocuklar yaşamları
boyunca ilgiden yoksun kaldıklarından ötürü dikkat çekmek için çevreye zarar
verebilirler. Aileleyle kuramadığı sözlü iletişimden ötürü, dil-bilişsel
gelişiminde gerilik, geç konuşma ya da konuşma bozuklukları görülebilir.
Gelecek hedeflerinden yoksun kişiler olarak, anlık doyum için uğraşırlar.
Genellikle sosyalleşemeyerek içe dönük kişiler haline gelirler.
Demokratik Tutum
Bu
tutumu sergileyen aileler, genellikle çocuklarını destekler, aynı zamanda
onlara sınırlama da getirirler. Onlar istek ve taleplerini dinlerken aynı
zamanda onlara kurallar koyarak bu kurallara uyumu da beklerler. Karşılıklı
sözlü iletişim kuvvetlidir. Bu ailelerde çocuk da bireydir ve söz hakkı vardır.
Çocuğun hakları daima göz önündedir. Çocuğun karar vermesine izin verilerek
sorumluluk alması konusunda teşvik edilir. Bu ailelerde çocuklarının bağımsız
birer birey olması öncelik konusudur. Çocuk sevgi ve saygıyla büyür ve bunu
göstermeyi öğrenir. Susmaya değil, konuşmaya, hakkını arayıp, istek ve
taleplerini dile getirmeye teşvik edilir. Çocuğa yol gösterilir ancak,
alabileceği kararlar konusundaki sorumluluk ona verilir. Bu tutumla büyüyen
çocuklar, yardımsever, arkadaş canlısı, sosyal, karşısındakinin haklarına saygı
duyan ve onların gereksinimlerine duyarlı, düşüncelerini rahatlıkla dile
getirebilen, özgüvenli, sorumluluklarının bilincinde bireyler haline gelirler.
Psikolog Cansu Yurtseven